Bir Profesyonel Hastalığı: Tükenmişlik Sendromu

TÜKENMİŞLİK SENDROMU

Elif Karakaya

 

Tükenme (burnout) kavramı ilk defa 1974’te Freudenberger tarafından ortaya atılmış ve insanların aşırı çalışmaları sonucu işlerinin gereklerini yerine getiremez bir duruma gelmeleri anlamı taşıyan, duygusal tükenme durumu olarak tanımlanmıştır. Tükenmişlik, yaşanan stresle başa çıkamama sonucunda gözlenen, fizyolojik, zihinsel ve duygusal alanlarda hissedilen bir durumdur.

Fiziksel tükenmişlik belirtileri; kronik yorgunluk, güçsüzlük, enerji kaybı, yıpranma, hastalıklara daha hassas olma, sık baş ağrıları, bulantı, kas krampları, bel arısı, uyku bozuklukları gibi değişik sorun ve yakınmaları içerir.

Duygusal tükenmişlik bulguları; depresif duygulanım, güvensiz hissetme, ümitsizlik, gerilim ve tartışma artışı, kızgınlık, sabırsızlık, huzursuzluk gibi negatif duygulanımlarda artış, nezaket, saygı ve arkadaşlık gibi pozitif duygulanımlarda azalma içermektedir.

Zihinsel tükenmişlik bulguları ise doyumsuzluk, kendine, işine ve genel olarak yaşama karşı negatif tutumlar içerebilir.

Edelwich ve Brodsky tükenmeyi dört evrede tanımlamışlardır:

  1. Evre: Coşku Evresi: Bu evrede kişide coşku, şevk ve yüksek bir enerji düzeyi vardır. İşi ile ilgili gerçekçi olmayan beklentiler içerisindedir.
  2. Evre: Durağanlaşma Evresi: Bu evrede kişi artık mesleğini uygularken karşılaştığı güçlükler, hayal kırıklıkları, iş yeri sorunları, düşük ücret, fazla mesai gibi nedenlerle coşku evresindeki enerjisini, çalışma ve insanlara yardım etme arzusunu yitirmeye başlamıştır.
  3. Evre: Engellenme Evresi: Başka insanlara yardım ve hizmet etmek için çalışmaya başlamış̧ olan kişi, insanlara istediği gibi yardım edemediğini görmüştür. İnsanları, sistemi, olumsuz çalışma koşullarını değiştirmenin ne kadar zor olduğunu anlar; yoğun bir engellenmişlik duygusu yaşar.
  4. Evre: Umursamazlık Evresi: Bu evrede artık kişi engellenmişlik ve öfke duygularını yitirir, yaptığı iş ile olan duygusal bağını kaybeder. Başlangıçta mesleğini uygularken yasadığı aşırı özdeşimin yerini bıkkınlık ve can sıkıntısı almıştır.

Daha sonraki yıllarda Malsch tarafından bu sendroma ilişkin 3 temel etmen tanımlanmıştır. Bu etmenler, duygusal tükenme (emotional exhaustion), duyarsızlaşma (depersonalization) ve kişisel başarı duygusunda veya beceride azalma olarak sıralanabilir.

Duygusal tükenme; kişinin ruhen yıpranma duygusu yaşamasını ifade eder. Çalışanların kendilerini yorgun ve duygusal yönden aşırı yıpranmış̧ hissetmelerini, diğer bir deyişle kişinin işinde aşırı yüklenmiş̧ olma duygularını tanımlar. Enerji eksikliği ve bireyin duygusal kaynaklarının bittiği hissine kapılması biçiminde ortaya çıkar. Bu duygusal yorgunluğu yaşayan kişi, hizmet verdiği kişilere geçmişte olduğu kadar verici ve sorumlu davranmadığını düşünür.

Duyarsızlaşma; kişinin hizmet ettiği veya birlikte çalıştığı kişilere karşı olumsuz, katı ve anlayışsız olmasını ifade etmektedir. İş gereği karşılaştığı diğer insanlara ve işine karşı geliştirilen soğuk, ilgisiz, katı, hatta insani olmayan tutum tükenmişlik sendromunun ikinci ayağı olan duyarsızlaşmayı oluşturur. Kişi karşısındakine aşağılayıcı ve kaba davranır; onların rica ve taleplerini göz ardı eder.

Kişisel başarı duygusunda veya beceride azalma ise kişinin yeterlilik ve başarıya ulaşma duygusunda azalmayı göstermektedir. Kişinin kendisini işinde yetersiz ve başarısız olarak değerlendirmesini ifade eder. Bu aşamada kişi, kişisel olarak başarısızlık duyguları ile doludur. Kendisini kimsenin sevmediğine dair bir duygu geliştirir. Kendisi hakkında başarısızlık hükmünü verir.

Maslach tükenmişlikle ilgili araştırmalarına, karşılaştığı insanların yaşadıkları olayları gözlemleyerek ve sorgulayarak başlamıştır. Bir hemşire iş hayatını anlatırken kendisini çaydanlığa benzetmiştir, meslek hayatının başlarında güç problemleri çözerken ve ateş üzerinde kaynayan bir çaydanlık iken, zaman içerisinde suyunun tamamen buharlaştığı, çatlama tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir çaydanlığa dönüştüğünü belirtmiştir. Bir öğretmen ise durumunu dile getirirken kendisini aküyle kıyaslamıştır. Her eğitim yılı başında öğrencilerinin aküden enerji almaya başladıklarını, eğitim yılı sonunda ise akünün tekrar doldurulması gerektiğini söylemiştir. “Take off” diye tabir edilen kritik bir noktadan sonra ise akünün yenilenmesinin zorunluluk haline geldiğini belirtmiştir. Sosyal hizmet görevlileri, öğretmenler, polisler, doktorlar, hemşireler, danışmanlar, psikiyatrisler, psikologlar, çocuk bakıcıları, hapishane görevlileri, yöneticiler gibi çok geniş bir yelpazede araştırmalarını sürdürmüştür. Maslach bu insanların idealist, enerjik, heyecanlı, kendini adamış ve fedakar olduklarını; fakat bu özellikleri nedeniyle kolaylıkla tükenmişlik sorunlarıyla yüz yüze geldiklerini saptayan ilk araştırmacı olmuştur.

 

KAYNAKÇA

Naktiyok, A., Karabey, N. C., İşkolik ve Tükenmişlik Sendromu, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 19 Eylül 2005 Sayı: 2

Çağlıyan, Y., TÜKENMİŞLİK SENDROMU VE İŞ DOYUMUNA ETKİSİ (DEVLET VE VAKIF ÜNİVERSİTELERİNDEKİ AKADEMİSYENLERE YÖNELİK ALAN ARAŞTIRMASI), Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007

Arı, S., G., Bal, Ç., E., Tükenmişlik Kavramı: Birey ve Örgütler Açısından Önemi, YÖNETM VE EKONOMİ, Yıl:2008 Cilt:15 Sayı:1 Celal Bayar Üniversitesi ..B.F. MANSA



1 Yorum

Bir cevap yazın